Büyükada, Covid-19 güncesi (3)

Venezuela’dan peynir ithalatı
15 Eylül 2020

YAZ geldi, havalar ısındı, Covid-19 konusunda insanlarda gevşeme var, halbuki değişen bir şey yok. Hatta mütasyon geçirmiş ikinci dalga daha sert geçiyor. Tedavisi yok, aşısı ilacı yok, sadece ciddi korunma maske, sosyal mesafe, sık el yıkama şart.

Öğle vakti çarşıya indik, bir restoranda ön bahçede açık alan masada mola verdik, basit tencere yemeği yedik. Carrefour marketten alışveriş yaptık. Dönüş yolu üstünde kasaba uğradık, oradan kıyma ve parça tavuk paketlettik. Lokantalar açık, ancak içinde müşteri yok. Lokanta kasiyerine sordum, "Arap İranlı turist yok, başka turist de yok" dedi. Hediyelik eşya çakma çanta satan dükkanlar boş. Kafeler boş, ortada yurdum İnsanı az miktarda dolaşıyor. Saat meydanındaki açık hava fastfood lokantalarından ikisi çalışmıyor, diğer iki fastfood lokantada çok az yurdum insanı var.

***

Altıncı gün…

Pazar günü zamanımızı evde geçirdik. Hava sıcaktı, aşağılar herhalde çok kalabalıktır diye düşündük. Saat 1900 civarında belediye hoparlöründen heyecanlı bir anons bize kadar ulaştı. Heybeliada göğüs hastalıkları sanatoryumu yakınlarında yangın çıkmış. Yangın söndürmeye yardım için gönüllüleri motorla Heybeli adasına götüreceklermiş.

Yedinci gün…

Sabahtan çarşıya indik. Eczaneye uğradık, eksik ilaçları aldık. Sağlık bakanlığı 65+ yaş emeklilerin rutin ilaçlarını doktora gitmeden uzatmış, daha gençler doktora gidip yazdırmak zorundalarmış.

Sekizinci gün…

Covid-19 döneminde artık kimse uçağa binmiyor, havalimanlarından uzak duruyor, metro otobüs kullanmıyor. Covid-19 enfeksiyonu kapmanın bedeli çok büyük. ODTÜ'nün emekli Emeretus hocası Covid-19 enfekte, entübe edilmiş, devamlı uyutuyorlarmış.

Dokuzuncu gün…

Evde çok sayıda Türkçe, İngilizce kitap var. Yaz boyunca okuyorum. Bir tanesi, Irvin D. yalom'un yazdığı "Spinoza Problemi", her yıl okumaya başlıyorum, sonra bir şey oluyor kitap yarıda kalıyor, ertesi yıl tekrar baştan başlıyorum. Bu yıl başka bir şey yaptım. Kitabı sondan başa okumaya başladım.

Onuncu gün…

Sabah Büyükada çarşı içinde yürüdük. Dolçi yeni doluyordu, Büyükada pastanesi çok kalabalıktı, dışarıda oturmaya imkan yoktu. İçeiden patlıcanlı börek, paskalya çöreği aldık. Çarşıyı sabah serinliğinde boydan boya geçtik, Kumsalda kafede oturduk. Çay istedik, börekleri yedik. Hava kapalı serin ve esintili idi. Tam yürüyüş havası.

On birinci gün…

Açık pazara gittik. Büyükada'nın tüm yerli halkı ve yazlıkçıları ordaydı. Domates, salatalık, biber, barbunya, kabak, boncuk ve çalı fasulye, semizotu, maydanoz, roka, vişne, şeftali, kayısı aldık, meyveler sebzeler pek güzeldi. Kadıyoran yokuşunu çekçek arabasıyla zor çıktım. Yemek yedim, uyumuşum.

On ikinci gün…

Covid-19 karantina sürecinde herkes birbirini telefonla aramaya başladı. Kadınlar gün boyu arkadaşları arayıp saatlerce konuşabilirler. Erkekler ise söyleyeceğini söylet ve hemen kapatırlar. Şimdi öyle değil. Ben de eski arkadaşlarımı sırayla aramaya ve onlarla uzun konuşmaya başladım. ODTÜ makinadan bir arkadaşım var. Hayat boyu kendi başına çalıştı. Geçen gün telefonda lafladık.

On üçüncü gün…

Sabah çarşıya indik, karakol önünde çok sayıda tekerleklerinden zincirlenmiş akülü araç gördük. Aralarında çok güzel modern golf elektrikli arabalar vardı. Yasak bölge çarşı içine girmişler, izinsiz korsan taksicilik yapmışlar. Polis arabaları zincirlemiş.

On dördüncü gün…

Covid-19 Karantinada evde otururken Ada'ya gelmeden önce banyoda elektrikli saç kesme makinasıyla saçlarımı kestim. Berber kesimi kadar güzel olmadı ama idare eder. Sakalımı da kestim. Her gün sakal tıraşı oluyorum.

On beşinci gün…

Covid-19 karantina sonrası Ada'ya Günübirlik bisikletle gelenler ellerindeki iphone nevigasyon ile iskeleden AyaYorgi tepesi veya Rum yetimhanesi yönüne bakıyorlar, nevigasyon Kadıyoran yokuşu, Yeniyol, Lala Hatun yönünü en kısa olarak gösteriyor, ancak yokuş çıkmaktan çok yoruluyorlar.

(Bitti.)