Gıda hileleri tavan yaptı

Sokrates’ten beri değişen bir şey yok
24 Şubat 2020
Ülke riski ve turizm geliri
24 Şubat 2020

UZMAN’dan GÖRÜŞ

2019 yılının sonu ve geçen hafta Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından iki ifşa listesi daha yayınlandı.

Yapılan hileler ve yapan firmaların aynı olmasından bir şeylerin değişmediğini anlıyoruz. Demek ki yaptırımlar yetersiz. O zaman yaptırımların caydırıcı olacak şekilde arttırılması gerekiyor.

Bir de bu listelerde sadece adresi belli olan ve denetlenebilen firmaların isimlerinin olduğunu düşündüğümüzde, konunun nasıl korkunç bir boyutta olduğunu görüyoruz. Türkiye’de kayıtlılardan daha fazla merdiven altı çalışan firmalar bulunuyor ve bunların nerede, ne zaman ve neyi ürettikleri belli değil.

***

Sanki sesinizi duyar gibi oluyorum: “Türkiye’de insanların önemli bir çoğunluğu gıda yardımları ile geçinirken, asgari ücret alan diğer çoğunluk da ucuz gıda tüketmek zorunda kalırken şimdi gıda hile ve tağşişlerini (Bir şeyin içine başka bir madde karıştırma) konuşmanın sırası mı?” diyorsunuz belki de.

Ancak bizim ana görevlerimiz arasında toplumu aydınlatmak bulunuyor. Biz yazmazsak ya da söylemezsek gıda hilebazları gözümüzün yaşına bakmadan her türlü güvensiz gıdayı bize yedirir. Biz de toplumda tansiyon, şeker, kolesterol ve kansere yakalanan insanların sayısının neden arttığını bilemeyiz.

Çünkü bunların artmasının önemli bir nedeni de hileli gıdalar. Bu yazıda toplumun en temel besin maddesi olan süte yapılan hilelerden bahsedeceğim.

***

En masumundan başlayalım: Örneğin, yağı çekilmiş ve içerisine su katılmış sütleri küçük mandıra ve pazarlarda “köy sütü”, bundan yapılan peynirleri de “köy peyniri” olarak pazarlıyorlar.

Katılan suyun fark edilmesini önlemek için de sütün içerisine şeker gübresi, üre ve tuz koyuyorlar. Süt fabrikaları, gelen sütlerde fiziksel, kimyasal ve bakteriyel analizler yaparlarken çiğ olduğu için tat analizleri yapamıyorlar. İşte hilebazlar bu durumu kullanıyorlar ve çiğ süt tadılamadığı için de bu katılanlar belli olmuyor.

Bu maddeler aynı zamanda randımanı da arttırıyor. Katılan şeker gübresi, üre ve tuz sayesinde 100 kilo sütten daha fazla peynir elde ediyorlar. Yani millete protein yerine gübre yediriyorlar.

***

Yine çiğ sütün ekşimesini önlemek için içerisine eczanelerde oksijenli su olarak satılan hidrojen peroksit ile tıp fakültesi öğrencilerinin eğitiminde kullanılan ve cansız insan vücudu olan kadavralara sürülen formaldehit katıyorlar. Ekşimiş sütün ekşiliğini gidermek için ise soda, kostik ve tri sodyum sitrat kullanıyorlar.    

Tri sodyum sitratı 25 kiloluk çuvallar içerisinde kilosu 1,70 Euro’ya Avrupa’dan ithal ediyorlar. İthalatı yapan bazı firmalar tri sodyum sitrat çuvallarını açıyorlar ve bunları yeni çuvallara koyup, çuvalların üzerine yasal olmayan bir şekilde, sanki orijinalmiş gibi “gıdaya uygundur” ibaresinin İngilizcesini yazıyorlar.

Bunları süt toplama merkezleri ve mandıralara satarken de “soda testinde çıkmaz, sağlığa zarar vermez, bak üzerinde yazıyor” diyorlar. Böyle hazırladıkları yeni çuvalların her birini de 5 ile 10 Euro’dan satıyorlar.

***

Bunları yaparken aslında bizim sağlığımızı da pazarlıyorlar.