Emek yoğun uğraş; hayvancılık

Kira stopajı ve KDV indirimi
19 Ağustos 2020
Büyükada, Covid-19 güncesi (1)
20 Ağustos 2020

UZMAN’dan GÖRÜŞ

TÜRKİYE’de 1980 yılına kadar tüm hayvan türlerinde görülen artış, 1990 yılından itibaren tersine bir gelişim gösteriyor. 1990 yılından sonra sığır dışındaki hayvan sayılarındaki düşüş devam ediyor.

***

“Keçilerin ormanlara zarar verdiği düşüncesiyle” hükümetlerce desteklenmemesi, manda üretimi konusunda da yardımcı olunmayıp, ülkenin tek mandacılık enstitüsünün kapatılması, Türkiye’de ciddi bir keçi ve manda kaybına neden oldu. Koyunların sayısı da gerek terörden kaynaklanan sorunlar, gerekse sağlıkta “kolesterol” kaygısı yüzünden azaldı. Son olarak da damızlık,  canlı hayvan ve karkas et ithalatları sektörü olumsuz yönde etkiledi.

TÜİK rakamlarına bakıldığında 2011 yılından itibaren hayvan varlığında bir artış söz konusu. Özellikle de son 5 yılda verilen desteklerle birlikte artışlar görülüyor. Geçtiğimiz son 5 yıllık süreç içerisinde sığır varlığı yüzde 18 artarak 17 milyon başın üzerine, koyun varlığı yüzde 20 artarak 35,1 milyon başa ve keçi varlığı da yüzde 8,4 oranında artarak 10,9 milyon başa yükseldi.

Türkiye’de bakım ve beslenme koşullarının iyileştirilmesi, üreticilerin süt hayvancılığı konusunda bilinçlenmesi ve ihtisaslaşması ile hayvan başına süt verim seviyesi de yükseldi.

***

Krizden çıkış küçük aile işletmeleri…

Hayvan işletme sayıları değerlendirildiğinde; Türkiye’de bitkisel üretimde olduğu gibi hayvancılıkta da küçük ölçekli aile işletmelerinin hâkim olduğu görülüyor. Örneğin, çiğ süt üreten süt sığırı işletmesi sayısı diğer ülkelere kıyasla oldukça yüksek olmasına rağmen işletme başına düşen hayvan sayıları bakımından oldukça geri.

Son 12 yılda verilen teşviklerle, özellikle de Ziraat Bankası marifetiyle verilen ”0” faizli kredilerle birlikte geçmişte büyük süt sığırcılığı işletmeleri kurulsa da, çiğ süt fiyatlarının yıllara göre dengesiz bir seyir izlemesiyle birlikte bunların önemli bir kısmı sistemden çıktı. Halbuki kriz zamanlarında küçük aile işletmeleri ayakta kalıyor. Bu işletmeler kriz anında ellerindeki düveyle birlikte örneğin 5 ineğinden birini satarak üretimde kalmayı başarıyorlar. Krizlerden böyle çıkan Türkiye’deki işletmelerin yüzde 71,5’ini (10 başın altında) oluşturan küçük işletmelerin yaşatılması gıda egemenliğini yitirilmemesi anlamında büyük önem arz ediyor. Bu işletmelerin ayakta kalması da kurulacak olan kooperatifler ve birlikler ile olası görülüyor.

***

Hayvancılığın diğer önemli bir sorunu da kayıt dışılık. Son zamanlarda istenen kadar olmasa bile verilen primler ve destekler kayıt dışı sayılarının düşmesinde önemli rol oynarken, son üç yılda hastalıklardan ari hayvancılık işletmelerinin sütlerinin arzının bu azalmada etkisinin olduğu da görülüyor.

Diğer taraftan, kaliteli yem kaynakları hayvanların ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte değil. Dolayısıyla yem açığı bulunuyor. Bu amaçla üreticilerin kaba yem üretmesi için gerekli destekler verilmeli.

***

Buzağı ölümleri can sıkıcı…

Yetiştiriciler gerek hayvan besleme gerekse bakım/sağlık konularında gerekli bilgi birikimine sahip değiller. Büyük baş hayvanların et/süt verimleri gelişmiş ülkelerin çok gerisinde. Ayrıca hayvancılık potansiyelini etkileyen önemli konulardan biri olan buzağı kayıpları. Hayvancılık işletmeleri, ziraat mühendisleri ve veteriner hekimler tarafından sürekli bir şekilde denetleyip eğitilmedikçe ve bu işletmeler devlet desteğinden daha çok pay almadıkça bu sorunların ortadan kalkması mümkün değil gibi görünüyor.

Bizden söylemesi…